Hadi kısa bir
yolculuk yapalım çayın tarihine....
Çayın anavatanı
güney doğu Çin ve Orta Vietnam arasında kalan bölgededir. Çin’de
bilinmesi ise; milattan önceki yıllara kadar uzanıyor. Ve çayı ilk keşfedenler de sevgili
Çinliler.
Milattan önce 10.yy’ da Çin’in milli içkisi olarak kabul edilen çayın
efsanesi ise şöyle;
Çin imparatorlarından biri olan Shen Nong, güzel bir bahar sabahı, bahçesinde içeceği
suyu kaynattırırken altında oturduğu ağaçtan bir yaprak suyun içine düşer, Shen
Nong içine çay yaprağı düşmüş suyu içince,tadı onu mest eder ve çay böylece
keşfedilir.
İyi ki de keşfedilir, çaysız olduğumuzu bi düşünün..
Fakat bu
yalnızca bir efsanedir, çay ile ilgili anlatılan efsaneler genellikle buna
benzerdir ama çayın çok daha önceden beri bilindiği kesindir.Özel bir içecek kabul edilen bu bitkinin önceleri çok şifacı olarak kullanıldığı ve ilaç hazırlamada kullanıldığı da bilinmektedir.
Zamanla en önemli içecek kabul edilen çayın hazırlanışı da oldukça ilginç mesela, çay yaprakları buğuya tutuluyor daha sonra havanda ezilip hamur kıvamına getiriliyor ve zencefil, pirinç, portakal kabuğu soğan ya da süt ile karıştırılarak servis ediliyor, kafamızda ki çay tasvirinden çok farklı değil mi?
Çay Çin’den
sonra kullanıldığı ülke ise Japonya. Burada da kısa sürede yaygınlaşan çay çok
sevilmiş ve vazgeçilmez bir içecek haline gelmiş.
Hatta bu sihirli içecek Japonların
hayatında o kadar girmiş ki; dillerine
bile karışmış. Mesela çok heyecanlı yerine ‘çayı fazla’ demek, vurdumduymazlık
anlamında ‘çayı eksik’ gibi deyimler Japoncaya yerleşmiş.
Japon çay
kültürünü dünyaya tanıtan önemli eserlerden biri olan Çayname’ dir.
Çayname’ nin
sonunda şöyle bir hikâye anlatılır. Japon çaycılarının piri olan Sen Rikyu o
zamanın liderlerinden Taiko’ya, onu zehirleyip
öldürmek istediğini söylerler.
Bunun üzerene Taiko yakın arkadaşı olan Sen Rikyu’yu
ölümle cezalandırır, fakat ona bir ayrıcalık tanır ve kendi kendisini öldürebilme
onurunu bağışlar.
Sen Rikyu ölmeden önce yakın dostlarını son bir çay törenine
çağırır. Törenden sonra çay gereçlerini misafirlerine verir, kendi çay kâsesini
de, talihsizliği kimseye bulaşmasın diye kırar.
Sen Rikyu beyaz ölüm elbisesini
giyer, bir şiir mırıldanarak hançeri karnına saplar ve gülümseyerek hayata
gözlerini yumar.
Milletlerin dillerine, kültürlerine, ayinlerine, efsanelerine, gündelik hayatlarına, edebi eserlerine girmeyi başarmış bu nadide içeceğin Türklerle buluşmasını da daha sonra anlatacağım.
Çay'la kalın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder